“Çocuk bumerang gibi.”
Bu sıralar “İstanbul’lu Gelin” dizisinde rol alan Murat Aygen’in ve kendi gibi oyuncu olan eşi Nihan Aslı Elmas Aygen’in evine konuk olduk bu ay. Bizi kapıda neşe dolu bir prenses olan Nil karşıladı. Enerjisini hemen bize de geçiren Nil, çekimlerimiz sırasında her çocuk gibi bizi biraz zorlasa da verdiği cevaplarla hayretle kendisine bakmamızı sağladı. Bu hayretle bakmamızın en büyük sebebi anne babasının, onun dünyasını kurmadaki özeni yatıyor. Bunu da röportajımız boyunca Murat bey ve Nihan hanımın anlattıklarına eşlik eden Nil’in davranışlarıyla anladık. Çayımızı içtik, sohbetimizi ettik, fotoğraf çekimizi yaptık ve dolu dolu samimi bir röportaj yapmanın keyfi ile ofisimize döndük. Bizleri evlerinde misafir eden Aygen ailesine teşekkür ediyoruz.
Bu süreçle hayatınıza “Daha” kelimesiyle birlikte başlayan cümleler dahil oldu mu? Kendime daha iyi bakmalıyım, daha sağlıklı beslenmeliyim gibi…
Biz planlı programlı yaşayan insanlarız. Bilinçli anne baba olduk. Zaten beslenmemize dikkat ederdik, ekstra dikkat edeceğimiz bir şey olmadı. Yıllardır hayatımız bu şekilde. Şeker, yağ, tuz hayatımızda minimumda. Aldığımız besinler, yemek yapış şeklimiz hep sağlıklı olma yönünde olduğundan böyle cümleler kurmadık hiç.
En başa dönelim. Nasıl tanıştınız?
Nihan, benim için Milad. 2010 yılında onu gördüğüm an karım, çocuklarımın annesi olacak dedim. Bir proje hazırlıyordum. O projede seçmelere gelmişti. Her adayın on dakikası vardı. O kapıdan girdiği ilk dakikada ben hayatımın bu şekilde olacağını kafamda kurmuştum. Üç kez seçmelere girdi, çalışmaya başladık, hemen düşüncemi söyledim: “Sen bayağı bir benim karımsın, acil evlenmemiz lazım.”
Şok olmuş olmalısınız böyle pat diye söylenince… Bekliyor muydunuz?
Evet. Çıkma teklifi direk evlenme teklifi olarak gelmişti. Çok şaşırmıştım, adam hoş güzel derken bir baktım ki biz altı ay sonra evlendik.
Nil nasıl bir çocuk?
M.: Çok sevdiği insanları neden sevdiğini çok net görebiliyorsunuz. Birkaç dil biliyor ve onunla farklı dillerde konuşuyorsanız, bu Nil’i çok enterese ediyor. Dans ediyorsanız, piyano çalıyorsanız Nil sizinle birlikte oturur ya da oyuncağı farklı bir şekilde sunun, dikkatini çekersiniz. Çünkü tasarım diye bir kavram var kafasında. Daha bir yaşındaydı, balkonda bir şeyler yapıyordu. Ne yapıyorsun dediğimde “Tasarım” diyordu. Müziğe merakı da ilginç. Kulak aşinalığından dinlediği bir müziği duyduğu an hemen ismini söylüyor. Bir gün Bodrum’da dolaşıyorduk, birden Vivaldi dedi. “Ne kızım?” dedim. “Vivaldi” diye bağırdı. Küçük bir notasını duysun hemen söylüyor. Herkesle ilgilenen bir çocuk. İlk yaş gününde bir sürü insan gelmişti, herkesle tek tek ilgilendi. Herkesle ilk nasıl karşılaştıysa o şekilde hatırlayarak ilgilenmişti. Sonrasında da kendi işine dönmüştü.
Doğru model olmak da önemli. Nasıl yaparsanız, ne dinlerseniz çocuk da o şekilde yoğrulur… En sık yapılan hata ben yapamadım, sen yap değil midir?
N.: Sende olmayan bir şeyi çocuk yapsın demek, onu bu konuda zorluyor olmak, sadece zorlamakla kalıyor ve çocuk rahatsız oluyor bundan zaten. Bir süre sonra yapmak istemiyor. Hayat, ailece televizyon karşısında oturalım, iki meyve yiyelimden ibaretse, çocuğu piyona çalması için zorlamak anlamsız oluyor. Çünkü haklı olarak seninle beraber orada olmak istiyor.
Nil size neler öğretti?
M.: Doksan santimde geziyorsun şimdi. Aynı hizada olup, kendi gözünden bakmayı öğretiyor.
Bu öğretme sürecinde sorularına nasıl cevap veriyorsunuz?
N.: Bilmediğimiz bir şey olduğunda “bilmiyoruz” diyebiliyoruz. Anne baba olmak her şeyi bilmek anlamına gelmiyor ama bulmak zorundasın anlamına geliyor. Gel beraber bakalım, öğrenelim diyorum, birlikte öğreniyoruz.
*Röportaj Anne Bebek Dergisi Şubat 2018 sayısı için yapılmıştır. Tamamını oradan okuyabilirsiniz.
Fotoğraf: @dokuphotography