“Üretici kuşaklar yetiştirmemiz şart.”
Tüm kitaplarının odağında doğa, hayvan ve insan sevgisi olan sevgili arkadaşım Ömür Kurt ile son kitabı Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu özelinde çocuklar ve okuma alışkanlıklarını, neden çocuklara dair işler yaptığını, bu aralar kitap ve gazete yazarlığı ile birlikte başka nelerle ebeveynlerle buluştuğunu konuştuk. Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı 2017 Yılı Çocuk Romanı Ödülü’ne layık görülen Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu adlı kitap, yabancı sözcüklerin olmadığı, akıcı, çocukların anlayabileceği ve hatta ebeveynlerin de okuyunca kendine paylar çıkarabileceği türden.

Farklı bakış açınla son dönemin popüler ve başarılı isimlerindensin. Nasıl oldu bu dersin? Bugüne kadar kendine nasıl bir yol çizdin?

Kitap okuma alışkanlığı kazandığımda ilkokuldaydım. Okuyacağım kitapları kendi kendime seçip, o maceraları okurken büyük keyif alıyordum. Dönemin Türk ve dünya klasiklerini ilk çocukluğumda okumuştum. Kimilerine şimdi tuhaf gelecek belki ama lise yıllarımda bile iyi bir gazete okuruydum. Pek çok arkadaşımın meslek seçimine ailesi karar vermişti ama ben mesleğimi de kendim seçtim. Çünkü ailem benim mutluluğumla ilgileniyordu. Yalova’nın Çınarcık ilçesinde yaşıyorduk. 17 Ağustos depremiyle sarsıldık. Bölgede ekonomi çöktü ve ben aynı yıl çok istediğim üniversiteyi kazandım. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü! Havalar uçmuştum, ama o kısıtlı maddi sorunlar içinde nasıl okuyacağımı bilmiyordum. Rahmetli babacığım “Oğlum, sen oku. Ben ceketimi satar seni yine okuturum, korkma!” dedi.

Sonra…

Ankara’ya gittim, okumaya. Üniversitede hem okulla ilgilendim hem de okul dışı sosyal çalışmalarla… Bu çalışmaların çoğu çocuk haklarıyla ilgiliydi. Çocuklar konusundaki duyarlılığımı, o dönemde Psikoloji hocamız olan Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk’e borçluyum. Okul bünyesinde Çocuk Hakları Gazetesi çıkarıyorduk. Sanırım bu çalışma gazetecilik konusundaki ilk anlamlı çalışmamdı. Okul bitmeden Ankara’da bir dergide muhabir olarak çalışmaya başladım. İlk röportajlarımı yaptım. Sanatçılarla, ressamlarla, düşün insanlarıyla konuşuyordum. Röportaj yaptığım isimlerin hayata bakış açıları, neler yaptıkları, yenilikçilikleri beni çok etkiledi. Okuyarak, araştırarak, çalışarak içinde bulunduğum topluma nasıl katkı sağlayabileceğimi düşünüyordum. Bütün çalışmalarım da bu düşünce çerçevesinde gelişti. Tüm kitaplarım, çalışmalarım incelendiğinde insan, hayvan ve doğa sevgisine vurgu görülecektir. Çünkü toplum yararı için bu üçü sacayağıdır. Ben ‘günü kurtarmak için’ bugüne ait bir şey yapmak istemiyorum. “Nasıl çağlar aşan eserler yaratırım?” sorusunu sorarak, buna kafa yorarak çalışmalar üretmek istiyorum.

Okul döneminde sosyal projelerinin odağının çocuk olmasının ardından 2010 yılında gelen bir Hürriyet Çocuk Gazetesi teklifi ve yine çocuklar…
Dünyada en çok çocuklar, hayvanlar ve doğa eziliyor. Bu konularda duyarlılığımız nasıl artar, diye düşünüyorum… Dolayısıyla yaptığım çalışmalar da bu doğrultuda ilerledi.

Çocuklarla ilgili çalışman tesadüf mü sence?
Bence dünyada hiçbir şey tesadüf değil. 23 Nisan doğumluyum, bu tesadüf olabilir mi?

Bu kadar çocuklarla ve çocuklara işler yapan birinin çocukluğu nasıldı peki?

Sosyal bir çocuktum. Babam esnaftı. Okula gider, gelip babama yardım ederdim. Arkadaşlarım futbol oynamaya giderdi, ben hayvan beslemeyi tercih ederdim. Özellikle ergenlik çağı çocukların hoyrat olduğu bir zaman. Duyarsız bulurdum arkadaşlarımı… Ben kitap okuyorum diye bana ‘inek’ derlerdi… Fakat çok güzel bir çocukluk geçirdiğim için çocukluğumu çok özlüyorum.

Ben de çok özlüyorum. Şimdi bambaşka bir dünyaya doğuyor çocuklar. Hepsi dijital. Neler söylersin?
Dünyada ciddi bir dijital dönüşüm var evet ama aynı zamanda bizim zararımıza olan bir dönüşüme geçti bu durum.

Peki, sen büyüyünce ne olmak istiyordun?

Sinemacı. İlk başlarda gazeteci olmak gibi bir şey yoktu aklımda. Okul zamanında kısa filmler çekiyorduk ve bu filmleri içeriği yine çocuklarla ilgiliydi. Hatta sokak çocuklarını konu alan ‘Çakıl Taşı’ adında bir kısa film çekmiştim. Üstelik ödül de almıştık bu filmden. Üniversite sonrasında bir iki sinema filminde çalıştım ama aradığımı bulamadım. Çok eleştirel bakıyordum. Dolayısıyla sette bir başkasının onaylamadığın fikirlerini uygulamak zorundaydım.

Ama sen öyle biri değilsin…
Evet. Bir gün senaryodaki çelişkileri eleştirdiğimde yönetmen beni setten kovdu.

E sonra ne yaptın?
“Başkasının fikirleri için çalışacağıma kendi fikirlerimi uygularım.” dedim ve özgürlüğüme kavuştum. Kendi kitaplarımı yazıyorum.

*Röportaj Anne Bebek Dergisi Şubat 2019 sayısı için yapılmıştır. Tamamını oradan okuyabilirsiniz.

Fotoğraf: @dokuphotography

 

Yorum Gönder

[instagram-feed]

Aslıhan Gündüz ©. Tüm Hakları Saklıdır.                                                                                                                                                                                           

"Bu sitede yer alan tüm içerik ve görsel materyallerin izinsiz kullanılması ve kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yasaktır!"